29 Temmuz 2020 Çarşamba

3'lü Savunma Üzerine

     Son 6-7 yılda yeniden revaçta olan 3'lü savunma neden popülerleşti? Getirdiği avantajlar ve dezavanajlar neler?

     2000'li yılların başında futboldaki anlayışlara göz attığımızda, savunma sistemlerinin ön plana çıktığını fark etmek zor değil. Birçok takım iyi savunma yapmanın, verimli hücum etmekten daha kolay olduğunu, daha az yetenek istediğini ve bu anlayışın kendilerine maç kazandırdığını fark etti. 2004 Avrupa Şampiyonası'nda Yunanistan'ın bu anlayışta kazandığı şampiyonluk, bunun belki de en somut örneğiydi. Nitekim bu anlayış sonucu, insanların seyir zevki düşüklüğünden en fazla şikayet ettikleri Dünya Kupası olan, 2006 Dünya Kupası'nı izledik. Bu turnuvanın şampiyonu; şampiyonanın en verimli hücum eden takımı İspanya değil, maç başına kalesinde en az gol gören takımı İtalya oldu. Bu yıllarda tavan yapmış olan yerleşik savunma anlayışına karşı, özellikle büyük takım teknik direktörleri - mecburen - antitezler geliştirmeye çalıştılar. Bunlar arasında öne çıkan bir nokta oldu: markaj altında olmayan beklerin hücuma katkısı. Özellikle alan savunmasının yaygınlaşmasıyla hücum oyuncularının yetenekleri çok büyük oranda kısıtlanıyordu ve oyuncularınız topla ne kadar yetenekli olsalar da rakip savunma karşısında sayıca az kaldıkları ve alanları kısıtlanmış olduğu için hücumda yaratıcı olamıyorlardı. Hücum oyuncularının aksine tamamen demarke olarak ileri çıkan savunma beklerinin, yerleşik savunmaların dengesini bozduğu fark edilmeye başlandı. Sahanın iki kenarından ileri çıkan bu oyuncular markaj altında değildi, kendileri için daha fazla alan buluyorlardı, aynı zamanda çizgileri kullanarak rakip savunmanın genişlemesini mecburi kılıyordu. Bu durum rakip hücumcuları dar alanlara hapsetmiş rakip savunmanın dengesini bozuyordu. Yani bu oyuncular, kendileri için alan bulmanın yanı sıra, hücum bölgesindeki takım arkadaşları için de alan yaratıyorlardı. Zamanla bu hücum prensibi büyük kesim tarafından kanıksandı ve günümüzde de devam ettiği şekilde, kapalı savunmaları açmada sıklıkla başvurulan bir yöntem haline geldi.




 




     Bu anlayışın kabul görmesiyle, savunmanın iki kenarında oynayan oyuncular en azından yarı yarıya bir hücum oyuncusuna evrilmeye başladı ve takımların diziliş ve formasyonları bundan doğal olarak etkilenmeye başladı. Yukarıda bahsettiğimiz dönemden bu yana, 4 'lü savunma anlayışı oldukça yaygın. Ancak artık takımlar rakibi karşılarken 4'lü bir defans hattıyla dizilirken; set hücumunda, savunmanın iki kenarındaki oyuncular tamamen hücum oyuncusuna dönüşüyor. Bu durum da kontra atak tehlikelerini beraberinde getiriyor. Özellikle son 20 yılın en yaygın kullanılan dizilişleri olan 4-3-3 ve 4-2-3-1'de, set hücumunda beklerin ileri çıkması, kontra atak tehlikesine karşı, merkez ortasahadan bir oyuncunun geride kalmasını mecburi kılıyor. Keza geride sadece 2 oyuncu bırakmak en dominant takımların bile sorun yaşamasına sebep olabiliyor. Teknik direktörler kontratak tehlikelerini en az 3 oyuncuyla karşılama eğilimindeler. Bu sebeplerden dolayı 2 stopere ek olarak onların hemen önünde bekleyen defansif ortasaha oyuncusuyla birlikte, 3'lü savunma; bilinçli olarak tercih edilmese bile taktiğin kendi doğasında şekillenmeye başladı.





Üstteki klasik 4-3-3, beklerin ileri çıkmasıyla kendi doğalında aşağıdaki dizilişe evrilmeye başladı.




     Nitekim evrilmeye başlayan bu sistemi 2016/2017 sezonunda, Chelsea'nin başındaki Conte, tam bir 3'lü savunma şeklinde, 3-4-3 formatında uygulamaya koydu. Tabi ki seyrek de olsa 3 lü savunmayı tercih eden takımlar o dönemde de vardı ancak, Conte'nin çok da iyi geçmeyen bir ilk 6 hafta sonrası bu formasyona geçip, Premier Lig'deki ilk senesinde 93 puanla şampiyonluk yaşaması, Avrupa futboluna yeni bir soluk getirdi.





     Tam kadro olduğu zamanlar, Chelsea maçlara yukarıdaki gibi çıkıyordu. O sene genel olarak takımın ve birçok oyuncunun iyi performans sergilemesinin yanında, bu sistem için olabilecek en uygun kenar oyuncularından olan Moses, kariyer senesini yaşamıştı. Keza yukarıda da üzerinde durduğumuz gibi bu sistemin temeldeki amacı kenar oyuncularına ileri çıkışlarda daha fazla özgürlük verip onlardan maksimum verimi alabilmek.

     4-3-3'ün gerideki ve ilerideki kenar oyuncularını düşünelim. Bazı oyuncular vardır ki 4-3-3'ün ileri üçlüsünde kanat forvet olarak oynadığında yeterli olamaz, orası için gereken teknik, çeviklik, akışkanlığa vs. sahip değildir. 4'lü savunmanın kenarlarına koyduğunuzdaysa defansif aksiyonlarını aksatır. Bu oyuncuların, 3-4-3 dizlişinin geriden bindiren kanat rolünde maksimum performansa çıktıkları görüldü. Moses da bu tipte bir oyuncuydu ve doğru role oturtulduğunda fazlasıyla verim sağladı. Örnek olması için ligimizden Caner Erkin, Dirar, Melnjak'ı bu oyuncular için örnek verebiliriz. Avrupa'da da beklerin bu şekilde kullanılmaya başlamasıyla, bu tipte oyuncular ön plana çıkmaya başladı. Hateboer, Angelino, Guerreiro, Leicester'den Pereira ( her ne kadar takımı bu sistemde oynmasa da bu rol için çok uygun) ilk akla gelenlerden.

     Bahsettiğimiz 3-4-3'teki ilerideki sağ ve sol kanat-forvet rollerine bakalım. Klasik bir 10 numara olmayan, kenarlara açılarak oynamayı seven ancak tam bir kenar oyuncusu kadar hızlı olmayan teknik, skorer ve yaratıcı oyuncular, bu sistemin ileri hattının kenarlarında tam rollerini bulabiliyor. Yine tanıdık yüzlerden örnek vermek gerekirse açıkçası Valbuena'nın, Fenerbahçe'de oynadığı dönemde, doğru uygulanan bir 3-4-3 ün sol forvetinde neler yapabileceğini hep merak etmişimdir. Ligimizden Feghouli de bu dizilişin sağ tarafı için ideal bir oyuncu tiplemesi. Ayrıca Ferdi Kadıoğlun'dan da tam verim alınması için, iyi uygulanan bir 3-4-3'te kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Oyuncu tiplerinin üzerinden gidince görülüyor ki, sistemlerin belirlenmesinde oyuncu tiplemesi ana faktör. Garry Rodrigues, Onyekuru gibi oyunculardan böyle bir sistemde tam verim almak çok mümkün değil. Onlar gibi hızlı kanatlarınız varsa onları daha geniş alanlarda kullanmak istersiniz. Ancak bahsettiğimiz gibi dar alanda iş yapabilen, '10 numaravari' kanatlara sahipseniz böyle bir dizilişle onları kaleye daha yakın tutmak, mantıklı görünüyor. Nitekim bu sisteme çok uygun kenar oyuncularına sahip olan Favre yönetimindeki Dortmund'un, onlardan nasıl verim aldığına son iki senedir şahit oluyoruz.




     Sol arkada bir bek oyuncusu için absürt gol ve asist rakamları olan Guerrioro, sağ arkada inanılmaz tempolu Hakimi, kanat orijinli oyuncular için saçma derecede iyi bir oyun görüşüne sahip Brandt ve dribblingleriye savunmaların dengesini bozabilen Sancho. Bunlara ek olarak ileride iki kenarda da oynayabilen Thorgan Hazard. Bu sistemi çalıştırabilmek için doğru oyuncu tiplerine sahip olan Dortmund, doğru dizilişte, doğru roller altında hücumda maksimum verimi sağlıyor. 

     Bahsettiğimiz gibi bek oyuncularının etkinliğini arttırmaya yönelik bu dizilişin, götürülerinden birisi ise sahanın merkezinde sayıca eksik kalabilmesi. 4-3-3 ve 4-2-3-1'de temel olarak, ortasaha rollerini 3 oyuncu paylaşırken bu sistemde genellikle merkezde 2 oyuncu kalıyor. Zaten bu yüzden de teknik adamlar o bölgede tempolu futbolcuları tercih ediyor ( Kante - Matic, Delaney - Emre Can örnekleri gibi). Ayrıca ilerideki kanat forvetler genel olarak içeri kat ettikleri için, zaman zaman dar alanlarda sıkışabiliyorlar. Buna karşılık olarak da Atalanta'nın  fırtınalar koparan 3-5-2'sine göz atabiliriz. Atalanta, kanat forvetteki 2 oyuncunun birisini santrofora, diğerini de ofansif ortasaha rollerine göndererek daha klasik bir 3-5-2 uyguluyor. 



                Atalanta daha klasik bir 3-5-2 anlayışıyla kanatları tek oyuncuya bırakıyor.

     Burada asıl soru, rakibin kenarlardaki savunmacılarını meşgul edecek kanat forvetler olmadan, kanat oyuncularının bindirme sırasında yeterli boş alanı bulup bulamayacağıydı. Atalanta özelinde bu bir sorun olmadı keza Papu Gomez, top hangi taraftaysa sürekli o bölgeye yakın oynayıp, sayısal fazlalığı sağlıyor. İki etkili santroforun sürekli ceza sahası civarında dolaşması da, beklerin oraya yardımını mecburi kılıyor. Bu şekilde Hateboer ve Gosens, hücuma çıkışlarında etkili olabilecekleri alanları buluyorlar. 

    3'lü savunmanın bir başka başarılı temsilcisi Wolverhampton ise, savunma güvenliğini ön plana alarak benzer bir sistemi kullanıyor. 



     Atalanta'da Papu Gomez'in serbest rolünü burada Ruben Neves alıyor ancak çok daha geride. Regista rolünün ilk akla gelen isimlerinden olan Neves, geriden oyun kurarken genellikle ilk pası atan oyuncu oluyor. Set hücumunun devamında sahanın merkezinde top dağıtımı görevini üstleniyor. Yani aslında temelde Atalanta, 4-2-3-1'in ortasaha merkez dizilimini kullanırken; Wolves 4-3-3'ün dizilimini kullanıyor. 

     Tabi ki son iki yılın en başarılı 3'lü savunma oynayan takımlarından Atalanta ve Wolves bu bahsettiklerimizden ibaret değil. Atalanta'nın hücum presi, Wolverhampton'un yerleşik alan savunması başta olmak üzere doğru yaptıkları daha birçok şey var. Bu oyunu güzel yapan şey de saha içinde çok fazla değişken olması ve tek bir doğrunun olması. Futbol üzerine yapılan taktik okumalarının da bu yüzden sonu gelmiyor ve bu kadar keyifli. Bahsettiğimiz takımların başarılı olmasında başka bir çok faktör vardı ancak şüphesiz bu oyun planının da önemli etkileri oldu. Kendi bakış açımdan, bekler üzerinden şekillenen oyun planlarının, taktiksel dizilişlere nasıl etki ettiğini anlatmaya çalıştım. Umarım keyif almışsınızdır. Sonraki bir yazıda görüşmek üzere, futbolla kalın.

21 Temmuz 2019 Pazar

Galatasaray'da kadro yapılanması ne durumda? Muhtemel santrafor tercihi takımı nasıl etkiler?

   

     Son şampiyonda işler ne durumda? Transferler takıma nasıl bir etki yaptı? İhtiyaç olan bölgeler nereler ve nasıl oyuncu tiplerine ihtiyaç var? Leipzig maçı neler anlattı? Elimizden geldiğince inceleyelim.

     Kabul etmek gerek ki şampiyonluk iddiası taşıyan takımlar arasında en oturmuş ve hazır görünen kadro Galatasaray'da. Hangi bölgelere ihtiyaç olduğu diğer takımlara göre oldukça net.


     Kağıt üstünde Galatasaray'ın muhtemel kadrosu bu şekilde görünüyor. Geçen sene birlikte oynayan oturmuş bir savunma hattı ve kaleci. Arka tarafta şüphesiz ki ligin en sorunsuz takımı. Ortasahada Ndiaye ve Fernando'nun gidişiyle sayısal ve niteliksel bir eksiklik oluştu. Eğer yönetim ve Fatih Terim doğru hamleleri yaparsa bu durumu avantaja çevirebilirler ki ilk hamla epey doğru oldu: Jean Michael Seri. Yıllardır süre gelen Premier Lig ve bu lig özelinde de Fulham sempatizanlığım bana geçen sene Seri'yi bolca izleme fırsatı verdi. Burada yeni transfer güzellemesi yapmak istemem ancak taban performansı çok aşağılara hiç inmiyor. Onu Nice'teki Favre döneminden beri takip eden birisi olarak (Favre takımlarına özel bir ilgim vardır, elimden geldiğince takip ederim) saha döküldüğü bir maç aklıma gelmiyor. Geçen sezon tarihin en uyumsuz performanslarından birini gösteren Fulham'da, maç içerisinde göze çarpan ilk oyuncuydu. Ve buna paralal olarak tavan performansı da, Favre komutasında Nice'te olduğu gibi, doğru kullanıldığında çok yukarılarda. (İki sezon üstüste 10 asist yapmıştı) Bu çift haneli asist sayısını, gerektiğinde savunmaya kadar gelip top alarak yapması daha da değerli.  Her zaman ağızlarda olan 'iki yönlü ortasaha, komple ortasaha' gibi terimlere anlam katabilecek bir oyuncu. Onu tanımlamak gerekirse ilk ve temel özelliği pas kalitesi. İyi bir oyun görüşü var ve temiz tekniğiyle topu yavaşlatmadan doğru pasları bulmak amacında. Bir oyun kurucu olmasının yanında dinamikliği de iyi düzeyde. Onun için box to box bir playmaker diyebiliriz sanırım. Fiziksel mücadeleden kaçan bir yapısı yok (ne kadar yeterli olduğu tartışılır) ve pres yapmayı da seven bir oyuncu. Özellikle Fatih Terim için olabilecek en iyi oyunculardan. Sanırım Terim'e istediğin ortasahayı tarif et deselerdi, Seri'ye yakın bir profil anlatırdı. Fatih Terim'in pasla oyunu ele alma isteği ve iki taraftan bindiren bekleri topla buluşturma amacını yerine getirebilecek bir oyuncu. Bunun yanında salt bir pasör değil, dripllingle top taşımayı seviyor. Uygun olduğunda ceza sahasına girmek de yaptığı işlerden. Eğer sakatlık yaşamazsa, Galatasaray ortasahasıni bir iki seviye yukarı taşıyacaktır.












Bu tarz paslar, en sevdiği işlerden. Nagatomo ve Mariano gibi bindiren iki bek ve onlara alan açan skorer iki kanat oyuncusuyla bu plan işleyecektir.




Takımını driplingle ileri taşıyor




 En sevdiği iş bu değil ancak uygun olduğunda ceza sahası koşuları yapıyor. Nitekim yine Favre yönetiminde senede ortalama 5 golü buldu.
























     Galatasaray ortasahasında tamamlanması gereken diğer temel parça olarak 6 numara göze çarpıyor. Seri'ye epey övgüler dizdik ancak her oyuncu gibi zayıf tarafları mevcut. Ortasahada gereken fiziksel sertliği yaratacak bir oyuncu olduğu söylenemez ve presle top kazanabilmesine rağmen çok pas arası yapan bir oyuncu değil. Ayrıca alan kapatma konusunda da eksikleri var. Seri'nin Belhanda'yla birlikte oynayacağı, iki hücumcu kanat oyuncusu ve sürekli ileri çıkan bekler göz önünde bulundurulursa; son şampiyonun sert, alan kapatma bilgisi üst düzeyde, enerjik bir kesici ortasahaya ihtiyacı olduğunu söylemek gerek. Böyle bir oyuncu arayışında olduklarını da biliyoruz. Buraya uygun taşın oturtulmasıyla Avrupa'da kalburüstü bir takımın ortasaha kalitesine ulaşmak mümkün. Bu yapının geçen seneki Mariano-Ndiaye- Belhanda ortasahasından daha dengeli ve üretken olacağını düşünüyorum. Ndiaye'nin getirdiği dinamizmi bir adım arkada, 6 numarada bulmak ortasahayı dengeleyecek unsur olacaktır. Ayrıca Seri'nin üretkenliği ve Babel'in skor potansiyeli göz önüne alındığında, Galatasaraylıların geçen sene iç saha maçlarında kilidi açmakta zorlanan takımı bu sene görmeyeceklerini düşünüyorum. Terim'in ayrıca Deniz Türüç tarzı bir oyuncu istemesini de anlamlı buluyorum. İçerideki lig maçlarında Belhanda'yı dinlendirip yerine daha kilit açıcı bir oyuncu oynatmak makul bir istek.

     Galatasaray'ın en önemli seçimi ise şüphesiz santrafor olacak. Santrafor seçiminin, Galatasaray'ın iki ön kanat oyuncusuyla yakından ve doğal bir ilişkisi var. Feghouli ve Babel'e baktığımızda,  temel özellikleri yüksek sayıda skor bulabilmeleri. Santrafor tercihinin, onların bu özelliklerini maksimize etmek, Belhanda gibi ceza sahasına girmeyi seven bir oyuncuyu da beslemek üzere yapılması gerektiğini düşünüyorum. Basında geçen Falcao safkan bir 9 numara. Golcülüğüne, son vuruşlarına dünyadaki kimse laf edemez sanırım. Gelirse de eminim epey katkı verir. Ancak ben yukarıda saydığım nedenlerden dolayı arkadaşları için daha fazla alan boşaltabilen, rakip savunmayı yıpratan, servis yapabilen ve kendisi gol attığı gibi takımın gol sayısını da yukarı çekebilecek bir oyuncunun tercih edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Falcao'nun son yıllarda yaşadığı sakatlık sıkıntıları ve Terim'in kanatlarda hücum etmeyi sevmesi de, bu hücumları tamamlayabilecek fiziksel yönü kuvvetli bir oyuncuya ihtiyaçları olduğunu düşündürüyor bana. Terim'in Vedat Muriqi ısrarının temelinde de bunun yattığını düşünüyorum ancak olmadı. Bu tabii ki demek değil ki Muriqi, Falcao'dan iyi bir oyuncu. Anlamak isteyen herkesin söylediklerimi anladığını düşünüyorum.






     Galatasaray'ın son Leipzig maçına göz atacak olursak bir şeyler söyleyebiliriz. Öncelikle önemli transferlerden sadece Babel'in olması, ipuçlarını azaltan bir etkendi. Bunu yanında Babel, bildiğimiz Babel'di. Skora çok yakın bir oyuncu ve devamlı gol arıyor. Fatih Terim de ondan nasıl faydalanacağını iyi biliyor gibi. Nitekim Terim'in klasikleşmiş, çok adamla ceza sahasına girip kenarlardan ortalarla gol arama çalışmalarının birisinde golü buldu.

 Galatasaray'ın ceza sahasına kalabalık girdiğ bir pozisyon























Nerdeyse aynı pozisyon, bu defa Babel golü yapıyor.


     Terim'in bu oyun yapısına Seri'nin ne kadar uygun olduğunu bir kez daha söylememiz gerek. Bu hücumlarda ceza alanının hemen dışında bekleyerek ribaundları toplayıp, doğru pas dağıtımını yapacağını söylemek zor değil. Yine bu oyun yapısında ceza sahasını karıştırabilecek bir santraforun önemi ortaya çıkıyor.
    Maçı izleyen herkesin Galatasaray'ın savunmada verdiği açıkları fark ettiğini düşünüyorum. Bunu şu anki şartlara göre değerlendirmekte fayda var. Birincisi o çok önemli 6 numara transferi henüz gerçekleşmedi ve burada Donk oynadı. Oraya muhtemelen Donk'tan 2-3 gömlek üstün bir oyuncu alınacak. İkincisi de Leipzig ve Nagelsmann. Leipzig, Avrupa'da hızlı ve direkt futbolu amaç edinmiş yegane takımlarından. Ve bu sene de başlarına, direkt ve hızlı hücumun doktoru diyebileceğimiz; genç, zeki ve hırslı menajer Nagelsmann'ı getiridiler. O yüzden onları kriter almak çok doğru olmayacaktır. Meraklıları için onları bu sene izlemek zevkli olacaktır. Benim bu sene takip edeceğim takımlar listesinde başlarda geliyor. Galatasaray'a dönecek olursak, yine de Şampiyonlar Ligi'nde bu seviyede takımlarla mücadele edecekleri için, bu seviyeye alışmak zorundalar. İki temel transferleri ve kalede Muslera ile birlikte bu maç oynansaydı bize iyi doneler verebilirdi. Keza Leipzig savunma arkasına çok başarılı şekilde adam sarkıtabilen bir ekip ve İsmail Çipe bunları erken sezip ileri çıkma konusunda başarılı değildi.

     Bakalım önümüzdek günlerde son şampiyonda gelişmeler ne şekilde olacak? 6 numara ve santrafor tercihleri, onların bu seneki oyun şekillerini biçimlendirecek. Oturmuş kadroları, şampiyonlar ligi hevesleri ve buradan gelen bütçeyle muhtemelen yapacakları 2 iyi transferle birlikte seneye ligin en önemli iki şampiyonluk adayından biri olacaklarını söylemek mümkün. Yeni gelişmeleri birlikte konuşmak dileğiyle. Futbolla kalın.

( Eğer yazılarımı okumaktan keyif alıyorsanız, güncel yazılarımı takip etmek için twitter adresimi takip edebilirsiniz:   https://twitter.com/Liberol6  )

20 Temmuz 2019 Cumartesi

Fenerbahçe - Bursaspor hazırlık maçı analizi. Ersun Yanal'ın Fenerbahçe'si ne durumda?

     Fenerbahçe ilk ciddi hazırlık maçını oynadı. Yeni transferlerinin hemen hepsinin boy gösterdiği bu maç bizlere ne anlattı?  Ersun Yanal nasıl bir oyun sistemi oturtmak düşüncesinde? Maçta bu sorulara dair önemli ipuçları vardı.

     İsterseniz, kalitesiz klasik Türk spor gazatesi yorumlarındansa, Ozan çok iyiydi, Murat çok iyi oynadı vs. gibi, takım bir bütün olarak ne yapmaya çalıştı, Ersun Yanal takımdan neler yapmasını istedi, bunlara göz atalım. Ersun Yanal'ın Fenerbahçe'sinin geçen yazımda bahsettiğimiz konulara paralel bir oyun anlayışında olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Adım adım gidelim. İlk olarak, Ersun Yanal 2013-2014 yılında ve neredeyse tüm kariyerinde bizlere gösterdiği gibi pasa dayalı bir set oyunuyla hücum etmeyi sevmiyor. Ana hücum prensiplerinden birisi savunma arkasına atılan isabetli direkt toplarla, kanat oyuncularını ve bekleri buralarda topla buluşturmak. Eğer bu organizasyon başarılı olursa topu eveleyip gevelemeden tehlikeli bir atak geliştirmiş oluyor. Eğer savunma bu topu karşılarsa, ikinci plan devreye giriyor. Fizik kondisyon olarak iyi çalışmış ekip, presle rakip savunmayı boğuyor ve topu yeniden kazanmak için elinden geleni yapıyor. Bu da futbolun en önemli olgularından, akın sürekliliğini getiriyor. Eğer rakip buradan da çıkarsa, faulle rakip hücum sonlandırılıyor. Tabi rakibin savunma stiline göre bazen set hücumu yapmak zorundasınız. Fenerbahçe de derinde bekleyen Bursaspor savunması karşısında zaman zaman set hücumu yapmak zorunda kaldı. Bu anlarda yapmak istenen iki temel nokta vardı. Birincisi, savunma arkasına koşu atabilecek kadar ileri çıkan bekler. Ersun Yanal'ın bunu sevdiğini hepimiz biliyoruz. 2013-2014 sezonunda Caner ve Gökhan'ın performansları hala aklımızda.

                     Savunma arkasına koşu yapan beke atılan top. Burada bu plan başarısız oluyor.




     Bu defa pası atan Sadık yerine Emre olunca, Hasan Ali kendisini kaleciyle karşı karşıya buluyor.

    Emre'nin, sürekli söylenen saha dışında faydasından başka, saha içinde Yanal'ın onu neden istediğinin bir kanıtı niteliğinde bu pozisyon. Aynı zamanda Tolgay konusunda neden bu kadar ısrarcı olduğunun da . Bu iki oyuncunun en önemli özellikleri isabetli uzun pasları ve ani presle top kapma özellikleri. Ersun Yanal için olmazsa olmaz ortasaha tipi. Yine bu bahsettiğimize bir örnek de aşağıda.

       Özellikle Emre Belözoğlu oyuna girdikten sonra bu oyun yapısının çok belirginleştiğini söylemek mümkün. Hasan Ali'ye de değinmek gerekirse teknik ve vizyon olarak hala ne kadar sınırlı olsa da yine çok iyi çalışmış görünüyor. Sol kanatta durmaksızın bindirdi ve takım arkadaşları da onun koşularını genelde ödüllendirdi.
   
Hasan Ali'nin koşusuna pası atan bu sefer Ozan

İki takımda sahanın sağ tarafına yığılmışken, Cebrail en sola açılmış durumda

   Gördüğümüz üzere, Ersun Yanal set hücumu yapmak zorundaysa, bunu iki yana açılan beklerini kullanıp, alanı mümkün olduğunca genişleterek yapıyor.   Isla da bu koşuları çok seven bir bek olarak takımın elini güçlendirecektir. Yanal'ın bu noktada isabetli uzun paslar atabilen bir pasör stoper isteyeceğini düşünüyorum.Ve bekleri bu kadar ileriye gönderdiği bir organizasyonda tartışmasız bir kesici 6 numara. 
    
     Bahsettiğimiz ikinci noktaya gelirsek, Vedat - Kruse sinerjisi. Sanıyorum ki bu maç sonunda en çok mutlu olan Max Kruse'dur. Çünkü kendisini, kendisine o kadar uygun pozisyonlar içinde buldu ki, kendisini hala Werder Bremen'de bir maçta sanmış olabilir. Yine bir önceki yazımda uzunca anlattığım gibi Kruse hızlı hücumlarla ceza sahasına inmeyi ve buralarda boş olan yakalamayı ana görev edinmiş bir oyuncu. Vedat'ın yaratacağı boşluklar ve Ersun Yanal'ın direkt hücum tarzının onun için biçilmiş kaftan olduğundan da yine bahsetmiştim. Bu maçta da bunları sıkça görme şansı bulduk. 
 Hasan Ali'nin koşusu, Emre'nin uzun pası ve Kruse kaleciyle karşı karşıya



Yine Hasan Ali'nin koşusu, Emre'nin pası ve Kruse bir kez daha kaleciyle karşı karşıya

    Kruse'un herhangi bir gol videosunu açıp izlerseniz, kariyeri boyunca Almanya'da attığı ve attırdığı gollerin yukarıdaki iki pozisyonla ne kadar benzer olduğunu görebilirsiniz. Bahsettiğimiz gibi, Ersun Yanal'ın oyun sistemi sayesinde yabancılık çekmeyeceğini düşünüyorum. Yanal'ın onu neden ısrarla istediğini de insanlar daha net anlamaya başlamıştır diye düşünüyorum. Yanal'ın hızlı ve direkt hücum sistemiyle Kruse'un oyun tarzının sinerjisi gerçekten çok yüksek. Birbirinin bu kadar benzeri iki başarılı hücum aksiyonu görmemiz de bunun çalışılmış bir organizasyon olduğunu anlatıyor.
     Bu noktada Vedat'a da değinmemiz lazım. Onun takıma uyumlu olacağını tahmin ediyordum ancak attığı iki gol haricinde bu kadar olgun bir oyun oynamasını kimse beklemiyordu sanırım. Kendisine gelen topların çoğunu başarılı şekilde indirip servis yapmasının dışında, arkadaşları  için çok fazla alan boşalttı. 

İki savunmacı Vedat'la uğraşırken Kruse arkada boş alan buluyor. 


Vedat iki savunmacıyı kendisiyle birlikte sürüklüyor, arkadaki alana Zajc koşu yapıyor. 



Vedat yine savunmayı öne çıkarıyor ve arkadaki alana Tolgay koşu atıyor.


     Yukarıda konuştuğumuz mecbur kalınan set oyununda Vedat'ın bu alan boşaltmaları Kruse ve kanat oyuncuları için tabiri caizse maden olacaktır. Bahsettiğimiz Kruse-Ersun Yanal sinerjisine Vedat ve Emre'yi de ekleyebiliriz gibi duruyor artık. İstediği 3 transferi ( Emre, Kruse ve Vedat) oyun sistemine bu kadar hızlı ve doğru şekilde oturtan Ersun Yanal'ın hakkını teslim etmemiz gerekiyor. ''Bu oyuncu iyi, bunu alalım''dan ziyade kafasındaki sisteme uygun oyuncuları alıp onları uygun bir  sistemde bu kadar kısa süre içerisinde uyumlu oynatmak neresinden bakarsak bakalım teknik direktör başarısıdır. Tabi ki rakip küme düşmüş Bursaspor bunu unutmayalım ancak burada önemli olan takımın ne yapmak istediği. Aynı zamanda takımın henüz neredeyse sadece fiziksel antreman yaptığını ve birlikte sadece aşağı yukarı bir haftadır çalıştığını da unutmamamız gerekir. 

     Yanal'ın Fenerbahçe'sinden bahsederken, onun alamet-i farikası olan önde presi es geçmemiz mümkün değil. Onu bu noktaya getiren ana planlarda birisi de önde presi tercih etmesi. Bu maçta da bunu birçok kez gördük. 



Önde pres sonrası Fenerbahçe golü buluyor. Topu kapan oyuncu Tolgay.

      Henüz hocanın istediği 6 numara yokken böyle bir pres oyunu daha da değerli. Garry hakkında yorum yapmak henüz kolay değil. Düşük kalibreli bir ligden geldi, fizik olarak takımdan uzak olduğu aşikar ki fiziksel sürat ve kuvvete bağımlı bir oyuncu. Oyun tarzı bunun üzerine inşa edilmiş durumda. Erken gelmesi ve Ersun Yanal'ın sert kampından geçecek olması onun için avantaj. Tüm bu konuştuklarımızın, henüz ilk ciddi hazırlık maçında, takım daha bir hafta - on gündür birlikte çalışmışken gözle görülür şekilde sergilenmesi de bunun henüz bir başlangıç olduğunu ve daha da iyi hale geleceğini bizlere anlatıyor. Maçtaki olumsuz taraflara değinecek olursak savunmada açıklar verilmesi ve geriden oyun kurulumunda, Emre Belözoğlu'nun oyunda yokken, sorun yaşanmasıydı. Bu sorunlara da muhtemel gelecek 6 numara ve pasör stoper transferleri ilaç olacak mı bunu önümüzdeki süreçte göreceğiz. Ben Yanal'ın, maddi şartlardan da dolayı, bir ikinci forvettense, Sow veya Kuyt gibi hem kanatta hem forvette oynayabilen bir isim isteyebileceğini düşünüyordum. Vedat'ın bu performansı sonrası bu düşüncem daha da güçlendi açıkçası. Bakalım önümüzdeki günler ne getirecek?

     Ersun Yanal, onu o yapan özellikleri bu takımda göstermeye kararlı görünüyor.  Takımla geçen sene geçirdiği 4 ay onun için büyük şans. Takım bu maçta onun istediği biçimde oynadı ve bir antrenör takımı olma yolundalar. Üstelik bu antrenör önde pres yapmayı, hızlı hücumlarla gol bulmayı ve fiziksel kuvveti kullanmayı seven Ersun Yanal. Yönetim onun istediği transferleri sonlandırırsa ( son FFP kararı sonrası bu ihtimal daha da güçlendi) Fenerbahçeliler bu sezon Kadıköy'den genelde mutlu ayrılacaklar gibi görünüyor. Önümüzdeki günlerde gelişmeleri yine birlikte konuşmak üzere. Futbolla kalın. 

( Yazılarımı beğeniyorsanız, güncel yazılarımdan haberdar olmak için twitter adresimi takip edebilirsiniz: https://twitter.com/Liberol6 )



7 Temmuz 2019 Pazar

Vedat Muriqi, Max Kruse, Garry... Ersun Yanal 'kaos' takımını inşa ediyor

     Fenerbahçe'nin yaz dönemindeki önemli transferleri Emre Belözoğlun'dan sonra Max Kruse ve Vedat Muriqi oldu. Peki Ersun Yanal neden bu futbolcuları seçti ve ısrarla istedi? Bu oyuncuların özellikleri neler, neleri iyi yaparlar? Fenerbahçe'de başarılı olma şansları nedir? Ersun Yanal'ın aklında nasıl bir takım var? Gelin birlikte bakalım.

     Max Kruse ve Vedat Muriqi şu ana kadar oynadıkları kulüpler itibariyle, sürekli hızlı hücum aksiyonları içinde yer aldılar ve oyun tarzları buna göre evrilmiş durumda. Öncelikle Max Kruse'den başlarsak, Almanya'da genel olarak ortasıra takımlarında forma giydi. Bu da ister istemez yerleşik set oyunundansa, hızlı kontratak hücumlarında yer almasına neden oldu. Ki bundan bağımsız olarak Bundesliga'nın genel oyun stili tamamen hızlı hücumlarla ceza sahasına inmek üzerine kurulu. Max da tüm kariyerini Bundesliga'da geçiren bir oyuncu olarak, oyun stilini buna göre geliştirdi. Max Kruse'un genel profiline bakarsak nasıl bir futbolcudur? Ağzı olan herkesin dediği gibi ceza sahasına ikinci adam olarak girmeyi çok sever. Evet bu doğru. Ancak bu cümlenin bir anlam ifade edebilmesi için bunu 'nasıl' yaptığına bakmamız gerek. Kruse, çoğu Alman oyuncunun alamet-i farikası olan topsuz oyun bilgisini ve  temposunu, hızlı karar verme özelliğiyle birlikte kullanarak, hızlı hücumlarda ceza sahasını sürekli zorlayıp skor bulan ve bulduran bir oyuncu.  Yerleşik savunmalara karşı kilit açacak bir tekniği ve oyun görüşüne sahip değil. Ancak maç boyu sürekli ceza sahasını zorlar ve istediği hücum aksiyonlarını bulabilirse, tek vuruşla sonlandırıp gol bulmak en sevdiği iş. Bunun örneklerine biraz bakalım.





     Yukarıdaki örnekler gibi, Kruse kariyeri boyunca bunu yaptı. Hızlı hücumlarla ceza sahasına indi, çabuk ve doğru karar alabilme yeteneği sayesinde skorlar buldu, buldurdu. Aşağıdaki pozisyonda, yine bir hızlı hücumda bu sefer atan yerine attıran pozisyonunda.


     Çok iyi bir dönem geçirdiği Mönchengladbach dönemi de bunun için iyi bir örnek. Keza Mönchengladbach 2014/2015 sezonunda Lucian Favre komutasında Avrupa'nın en iyi, hızlı ve direkt futbol örneklerini sergiliyordu. Sürekli istediği hücum aksiyonlarının içinde olan Max Kruse da sadece ligde 11 gol 9 asist gibi muazzam bir performans sergiledi. Ersun Yanal'ın 2013-2014 sezonundaki tarzını düşündüğümüzde biçilmiş kaftan gibi görünüyor değil mi? Bu konuyu yazının ilerleyen kısımlarında irdeleyeceğiz.


     Fenerbahçe'nin resmileşen son transferi de henüz bugün, Vedat Muriqi oldu. Ersun Yanal'ın Vedat ısrarını hepimiz okuduk, dinledik. Çoğu kişi de sanırım anlam veremedi. Bu ısrarın sebebini bulabilmek için de Vedat'ın oyun stiline bakmak gerekiyor. Son senelerini ligimizde geçirdiğinden dolayı hepimizin yakından tanıdığı, izlediği bir isim. Her ne kadar ben Kruse'u bugüne kadar daha fazla izlemiş olsam da Vedat'ı da az izlemiş sayılmam. Peki nedir Vedat'ın özellikleri. Bu sefer olumsuzla başlayalım, bir kere kesinlikle teknik bir oyuncu diyemeyiz. Temiz bir ayağa sahip olduğunu söylemeyiz. Evet dedikleri gibi pivot santrafor özellikleri var, ancak safkan bir pivot santrafor değil. Yani demek istediğim hava toplarını silip süpüren ve sırtı dönük top aldığında müthiş servis yapabilen bir oyuncu olduğu söylenemez. Tabi ki fiziksel avantajıyla bir çok orta-kafa golü mevcut. Ancak Vedat'ın asıl özelliği, Max'a benzer nitelikte. Temposu çok yüksek ve maç boyu ceza sahasını zorluyor. Ceza sahasına koşu atıyor, sabit kalmaktan ziyade; ceza sahasına hızlı inme aksiyonlarında sürekli pozisyon arıyor ve topla buluştuğunda eveleyip gevelemeden ilk veya ikinci dokunuşta kaleye göndermeye çalışıyor.




      Bu oyun stilinin oluşmasında, şüphesiz bugüne kadar oynadığı takımların etkisi büyük. Sürekli kontralarla gol aramak durumunda olan takımlarda oynadığı için ister istemez oyun stili de buna evrilmiş durumda. Vedat'ın bir diğer önemli özelliği de ceza sahasını karıştırması. Ceza alanı içinde sürekli hareket ve mücadele halinde, rakip savunmayı onunla boğuşmaya mecbur bırakıyor. Bu da doğal olarak çevresindeki oyunculara boşluklar yaratıyor. Kruse ve Vedat uyumunun en önemli kısmı da bu olacak biri görünüyor.

     Peki bu futbolcular Fenerbahçe'de başarılı olacaklar mı? Açıkçası bu tamamen Ersun Yanal'a, onun oynatmak istediği futbol stiline bağlı bir durum. Söylendiği gibi transferler Ersun Yanal'ın denetiminde ilerliyor. İstediği oyuncu tiplemelerinden ve onun eski dönemlerinden çıkarabilceğimiz bazı ipuçları var. Bir kere Ersun Yanal bir stil, tarz antrenörüdür. Türkiye'deki örnekleriye Mustafa Denizli veya Fatih Terim gibi duruma göre pozisyon alan bir taktisyen değil. Belli bir oyun şablonunu oynatmak ister, ve bunu uygulamanın yollarını arar. Taa ilk Gençlerbirliği, Denizlispor döneminden beri de bu oyun şablonundan saptığını söylemek güç. Nedir bu şablon? Ceza sahasına hızlı ve kalabalık girmek onun oyun planın ilk parçası. Bu hücumlardan sonra önde presle akın devamlılığı sağlamak da oyun planının devamı. Eğer önde pres sonuç vermediyse faulle rakip atağı kes. Genel olarak istediği futbolu bu şekilde tanımlayabiliriz. Set hücumu yapmayı sevmiyor ve verimsiz buluyor. İlla set hücumu yapmak durumunda kaldığında bunu çok yüksek oranda kanatlardan yapmak amacında. Bu kimilerine göre büyük takımlar uygun bir sistem değil, kimilerine göre Anadolu takımı futbolu. Bana sorarsanız az önce bahsettiğimiz şeyler futbolun temel prensipleri. Futbol son yıllarda pas oyunu akımına girse de birçok önemli ismin de söylediği gibi futbolun temel doğrusunun  hızlı hücumlarla rakibi hazırlıksız yakalamak olduğunu düşünüyorum. Bu tabi ki kişiden kişiye değişebilen bir konu, bir stil meselesi. Önemli olan hangi teknik direktörün kendi stilini ne kadar başarıyla uygulayabildiği. Başarının anahtarı burada yatıyor. Pas futboluyla rezil de olan kral da olan takımlara şahit olduk. Aynı şekilde direkt hücum mantalitesiyle oynamaya çalışan takımlar şampiyon da oldu küme düşme mücadelesinde de takılı kaldı. Neyse konuyu dağıtmayalım. Ne demiştik, Ersun Yanal hızlı hücumlarla kaleye inmeye seven bir hoca ama o, bunu aynı zamanda kalabalık yapmayı seviyor. 2013-2014 Fenerbahçe'sini gözünüzün önüne getirirseniz aniden 6-7 oyuncuyla ceza sahasına girişleri hatırlayacaksınızdır. Burada değinmemiz gereken bir diğer nokta, Ersun Yanal için yaz kampının önemi. Çünkü onun bir diğer alamet-i farikası, oyunculara ağır idmanlar yaptırıp yüklediği kondisyon. ( Bu yüzden oyuncular tarafından pek sevilmediği de bilinen bir durum) Bu kondisyon onun oyun stili için çok kritik keza sürekli yüksek tempoyla ceza alanına inmeye çalışan bir takım kuruyor ve bunu da, akın sürekliliğini sağlamak için, yoğun pres takip ediyor. Ersun Yanal'ın oyunculara yüklediği yüksek kondisyonun önemi de bu şekilde ortaya çıkıyor. Yine 2013-2014 döneminde Fenerbahçe'nin son 15 dakikalık bölümlerde, dili dışarıya çıkmış rakiplere attıkları goller hafızalarımızda. Bahsettiğimiz, Ersun Yanal'ın oynattığı bu futbol, Türkiye'de garip bir şekilde 'kaos' futbolu olarak adlandırıldı. Avrupa'da bunu yapabilen hocaların el üstünde tutulduğunu düşündüğümüzde, ülkemizdeki futbol anlayışının çarpıklığı bir kez daha göze batıyor.















     Yukarıda bahsettiklerimizin ışığında Ersun Yanal'ın bu senesi için tahmin yürütebiliriz. Ayrıca şöyle bir durum var ki  Ersun Yanal, Fenerbahçe kalibresinde bir takımda ilk defa kendi kurduğu bir kadroyla sezona hazırlanıyor. Kadıköy'e daha önceki gelişinde eline kurulu ve fena da olmayan bir kadro verilmişti. Onun için çok önemli olan yaz kampıyla birlikte aklındaki futbolu büyük oranda sahaya yansıtmayı başarabilmişti. Bu sene onun senelerdir beklediği ve kendi kafasında ,belki de haklı olarak, hakkı olduğunu düşündüğü  sezon. Taraftarların büyük kısmı da bu görüşte. Ve gördüğümüz kadarıyla Yanal, yetenekli-yeteneksiz oyuncudan çok kendi oyun sisteminde verim alabileceği oyuncuları istiyor ve onlarda ısrar ediyor. Kendi sistemini uygulayabilmek için, tarışmasız bir kesici 6 numara isteyeceğini de kesin görüyorum. Kadıköy'deki bir önceki döneminde, formunun zirvesindeki Mehmet Topal'dan aldığı maksimum verim hala akıllarda. Adı geçen Fejsa, Gustavo gibi isimler de bu tipte isimler. Gördüğümüz üzere yönetim de onun isteklerini önemsiyor ve genel olarak istediği isimlere yöneliyor. Yanal da aklındaki takıma uygun olacak isimleri, başkandan ve Comolli'den ısrarla, cesurca istiyor.  Bir diğer deyişle, ligi bir kere daha domine etmek için o meşhur 'kaos' takımını inşa ediyor. Şahsi görüşüm Ersun Yanal'ın futbol mantalitesi ve aklı olarak ligdeki rakiplerinden bir adım önde olduğu. Türkiye'de modern futbolu yakından takip eden, ona adapte olabilen ve bir stil sahibi olan sayılı teknik adamlardan. Buna rağmen bugüne kadar hak ettiği değeri görmediğini düşünüyorum. Bunun arkasında başka nedenler olabilir, bunlara tam hakim olmadığım gibi olsam da girmek istemem. Keza taktik kısmın dışında bir alan. Ancak ben Yanal'ın Fenerbahçe'de geçireceği başarılı bir kaç senenin ardından ( bu sefer başarıyı cezalandıracak bir başkan da mevcut değil sanırım :) ) Avrupa'da özellikle Almanya liginde istenebilecek bir isim olduğunu düşünüyorum.

     Muriqi ve Kruse transferleri başka bir teknik adamın elinde olsaydı, mesela Aykut Kocaman veya Abdullah Avcı, Fenerbahçe'ye uygun isimler olmadığını rahatlıkla söyleyebilirdim. Keza Kruse Aykut Kocaman'ın o vazgeçmediği set futbolunda, kilit açabilecek bir oyuncu değil. Yine aynı şekilde Muriqi, set hücumunda yüksek teknik becerileriyle dar alanda iş yapabilecek bir santrafor değil. Ancak takımın başında Ersun Yanal olduğunda işler değişiyor, bu oyuncular onun oynatacağı sistem için son derece uygun duruyor. Bu hızlı hücumu seven isimlerin, rastgale seçilen değil Ersun Yanal'ın titizlikte seçtiği oyuncular olduğu aşikar. Takımla birlikte kamp dönemi geçirecek olmaları da onları zaten yatkın oldukları 'kaos futboluna', iyice hazır hale getirecektir. Şu ana kadar ki gözlemlerim, takımla yarım senedir birlikte olan ve uzun bir kamp dönemi geçirecek olan Yanal'ın doğru isimler seçtiği ve  aklındaki futbolu oynatmak için daha önce hiç olmadığı kadar uygun bir zeminde şans bulduğu yönünde. Paralel olarak Kruse ve Muriqi'den uzun süreli bir sakatlık yaşamazlarsa yüksek verim bekliyorum. Muriqi yüksek ihtimalle takımın as santraforu olmayacaktır. Ancak önüne kim alınırsa alınsın, Ersun Yanal'ın sistemine uygunluğu sebebiyle, as santraforu zorlayacak bir performans göstereceği kanısındayım. Gelmesi yüksek ihtimal olan bir diğer isim de bildiğimiz gibi Garry Rodrigues. Oyuncuyu Galatasaray döneminden yakından tanıyoruz. Açıkçası onun başarılı olup olmamasında en büyük etken fiziki durumu. Özel kondisyonerle geçirdiği sezondan sonra Süper Lig'i nasıl domine ettiğini biliyoruz. Aynı şekilde fit olmadığı diğer sene de nasıl verimsiz olduğu hala aklımızda. Bu yüzden eğer takıma katılacaksa, erken gelip takımla birlikte sert bir kamp dönemi geçirmesi hayati öneme sahip.

     Yeni sezon yaklaştıkça takımların şablonları da netleşiyor, bunlar üzerinde kafa yormak keyifli bir hal alıyor. Yeni transferle, gelişmeler ışığında yeni yazılarda görüşmek üzere. Yazılarımı takip etmek isterseniz twitter adresimi ve sağ üstekki blogu izle butonunu kullanabilirsiniz. Futbolla kalın :)

3 Temmuz 2019 Çarşamba

Sonunda gelen transfer! Tanguy Ndombele, Kuzey Londralılara ne vaat ediyor?

     Tottenham uzun süre sonra bu yaz transfer yapmaya başladı ve ilk dişe dokunur transfleri Tanguy Ndombele oldu. Peki Real Madrid'e gitmesine kesin gözüyle bakılırken kalacağını söyleyen son dönemlerin gözde menajeri Pochettino, neden Ndombele'yi tercih etti? Ndombele, Tottenham'a neler getirebilir?

     Ndombele, son iki yıldır Avrupa'da, özellikle takip ettiğim bir iki oyuncudan birisi. Şu an modern ortasaha tanımının içini en çok dolduran oyuncu olduğu konusunda güçlü fikirlere sahibim. Bazen bir oyuncu gelir, ve bundan önceki mevkidaşlarının yapmadığı veya yapamadığı işleri yapar. Bu oyunun, değişiminin yolunu açar. Ndombele, bu tarzda bir oyuncu. Bu demek değil ki, son zamanlarda gelen en yetenekli oyuncu. Avrupa'da  mevcut pasör ortasahaların bir çoğu Ndombele'den top tekniği olarak daha yeteneklidir muhtemelen. Ancak Tanguy, iyi olan top tekniğinin yanında patlayıcılığı ve atletizmini kullanarak nasıl 'game changer' bir ortasaha oyuncusu olunabileceğini son iki senede herkesin gözüne soktu. Bunun yanında, özellikle uzun bacaklarını kullanarak, rakip takım için 'sinir bozucu düzeyde' top kapması  da onu modern 8 numara tanımının içini sonuna kadar doldurmasında önemli bir rol oynuyor.

    Evet, gayet iyi bir pasör ( internette sadece geçen sezon yaptığı kilit pasları izlemek bile size keyif verebilir), evet iki yönlü bir oyuncu (top kapması elit seviyede, alan kapaması elit düzeyde olmasa da gayet yeterli) ancak onu tanımlayan asıl özelliği fiziğini, atletizmini, dripling yeteneğini kullandıktan sonra doğru pası çıkarabilmesi. Ve bunu genelde sahanın kalbine yakın bölgelerde yapması, şaşkınlık verici olduğundan daha fazla fark yaratıcı. Günümüz futbolunda her geçen gün hücum etmenin zorlaştığını düşündüğümüzde, dikine isabetli oynayan 8 numaralar mumla aranır durumda. Ndombele ise bunu bir adım, dürüst olmak gerekirse 2-3 adım, daha ileri taşımış durumda. Genel olarak ortasahada aniden hızlanıp rakibini geçiyor ( ki burada sürekli olarak üstün fiziksel özelliklerini ve top sürme başarısını kullanıyor) ve dikine, doğru pası çıkarıyor. Bu da sürekli olarak rakibin 2-3 oyuncusunu oyundan düşürüyor.















     Tanguy, maç içinde çok kez top kazanıyor, pas arasından daha çok 'ball winning' dediğimiz ikili mücadele sonrası, ve kafasında ilk olarak; topla alan katetme oluyor. Eğer önünde ona yetecek kadar bir alan varsa driplingle, hızlı bir şekilde takımını rakip sahaya taşıyor. Bu günümüz futbolunda kilit noktalardan birisi.














Yukarıdaki kesit onun yaptığı en başarılı driplinglerden değil ancak onun oyun stilini göstermesi bakımından önemli. Topu aldığı gibi aklında ilk olarak rakibi topla yarıp, eksiltmek var. Onun driplingine karşı daralan savunma karşısında doğal olarak oluşan boşluğa pasını gönderiyor. Bu hücumda, karşısında yerleşmiş set bir savunma olması, onun dripling yapma düşüncesini yok etmiyor. Gerçekten de hemen her takım böyle bir oyuncunun ihtiyacını duymakta. Eğer bahsettiğimiz alan yoksa ve rakip set olarak yerleşimiş durumdaysa, set oyunda da kesinlikle iyi bir pasör. Zaten iki sezondur sadece ligde yaptığı 14 asist bunu kanıtlar nitelikte.

     Tabi ki ne kadar iyi bir oyuncu olursanız olun, işin bir de Premier Lig tarafı var. Nice elit yıldızlar bu lige gelip varlık gösteremedi. Genel olarak bu ligde barınmanızı sağlayacak temel iki faktör atletizm ve dayanıklılık. Bunların Tanguy'un temel özelliklerinden olduğunu düşünürsek, lige uyumunun çok zor geçmeyeceğini söylenebilir. Ancak önümüzde geçen seneden Naby Keita örneği varken iki kere düşünmek gerek. Premier Lig için biçilmiş kaftan gibi görünün oyuncu, Liverpool'a geldiğinde uzun bir bocalama dönemi geçirdi ve ancak sezon sonunda doğru Leipzig'deki ritmine yaklaşmayı başarabildi. Ndombele için de benzer bir süreç yaşanırsa çok büyük bir sürpriz olmaz. Ancak Spurs ortasahasındaki oyuncu açlığı göz önüne alındığında ben böyle bir süreç pek beklemiyorum.
   
     Pochettino'nun Spurs'u, bazı maçlarda anormal şekilde topa sahip olabiliyor, bazı maçlarda müthiş verimli hücum edebiliyor ancak onların bu kadar süre top class seviyede kalmalarını sağlayan olgu. diğer takımlara oranla çok baskın olan fizik güçleri. Bu bakımdan gözde teknik direktör Pochettino, kendisine uygun ismi yine bulmuş görünüyor. Gücünün yanında, hızı ve tekniği de elit seviyelerde yakın olan Tanguy'un, önünde oynayacak oyuncuların verimini de arttırması muhtemel. Kane, Alli, ve Son gibi oyuncuların hızlı hücum sonlandırmayı ne kadar sevdiğini düşünürsek, Ndombele'nin kazandığı toplardan sonra yarattığı hızlı hücumlar onlar için madene dönüşebilir. Günümüz futbolu ne kadar set oyununa evrilse de Premier Lig'de ani atakların ve fiziksel üstünlüğün önemi hala yukarılarda. Pochettino belli bir sisteme sabit kalmasa da aklındaki asıl planın 5-2-3 olduğunu söylemek mümkün. Ortadaki o kritik iki rolden birisi için Tanguy, mükemmele yakın bir isim olarak duruyor.

     Söylediğim gibi onun, birçok oyuncunun yaşadığı gibi fiziksel olarak Premier Lig'e adaptasyon sorunu yaşayacağını düşünmüyorum ancak onun için asıl sınav Ada'nın ünlü 'derin savunmları' na karşı olabilir. Spurs son yıllarda gücü ve oyun yapısı gereği rakipleri sürklase etmekte ve genel olarak rakipler onlara karşı geride kapanıyor. Premier Lig'de de bir çok alanda olduğu gibi bu konuda da en iyiler mevcut. Derinde bekleyen, genellikle 4-4-2 formatında takımlar, 30 metrede inanılmaz alan kapatabiliyor. Tanguy için bu tip maçlarda gösterdiği performansın belirleyici olması muhtemel. Örneğin, Brighton deplasmanında, o dar alanlarda adam geçip takımı için boşluk yaratabilecek mi veya ters kanada uzun bir topla rakip savunmanın dengesini bozabilecek mi?  Bunlar onun için kritik dönemeçler olacak ancak kadrodaki oyuncuların Pochettino yönetiminde gösterdikleri gelişim ve tarz evrilimi de umut verici. Önümüzdeki sezon Tanguy'un, Pochettino'nun tornasındaki gelişimini ve potansiyelini seyredecek olmak bize Premier Lig izlemek için ayrı bir neden verebilir. Her ne kadar iyi bir Arsenal'li olsam da, umarım işler iyi gider de Tottenham yönetimi, parayı verimli kullandığını bir kez daha gösteren Pochettino için, bu kadar cimri davranırken bir kere daha düşünür :)

20 Eylül 2017 Çarşamba

Alanyaspor - Fenerbahçe maçının analizi

     Fenerbahçe sonunda rahat bir nefes aldı. Daha önemlisi, geçmiş maçlarda yapamadıklarını yaptı ve hücumsal zenginlik yakaladı. Peki ne oldu da bu maçta işler değişti? Gelin birlikte bakalım.




     Takım genel olarak sahaya bu şekilde dizildi. Diziliş üzerinden konuşmaya başlayalım. Burada İsla, performansıyla normal bir bek oyuncusundan çok daha fazla katkı sağladı. Son dönemlerin popüler sistemlerinden 3-4-3 le birlikte revaçta olan, kanatları tek oyuncuya bırakma düşüncesine uygun bir oyuncu İsla. Aykut Hoca da onun bu özelliğinden sonuna kadar faydalanıyor. Giuliano içe kateden serbest bir rolde oynadı ve sağ kanadı İsla'ya bıraktı. İsla da temposu ve oyun bilgisiyle bu kanadı domine etti. Giuliano ise İsla'nın ona sağladığı bu özgürlüğü pek verimli kullanamadı ve çok etklili olamadı. Ancak bu durum beni pek endişelendirmiyor açıkçası, keza Giuliano futbolu iyi bilen bir oyuncu ve taktik içinde kendine uygun bir rol bulup katkı verecektir. Buradaki sorun Dirar'ın kendisini çok fazla sağ kanada atması. Aykut Hoca onu 8 numara eksikliğini doldurmak için kullanıyor ve nispeten bu maç daha başarılı başladı ancak erken sakatlık şanssızlık oldu. Josef arkada tek bırakılınca ne kadar etkili olacağını Başakşehir maçında göstermişti, bu maçta aynı şekilde devam etti. Ozan ise oyunun içinde çok görünmese de temposu ve isteği gittikçe artıyor. En büyük artısı ceza alanına girme sayısını sürekli artırması. Bu maç pozisyona giremese de sık sık ceza sahasına girdi ve bu da hucum oyuncularına rahatlık sağlarken rakibi tedirgin etti. Neto hakkındaki düşüncelerim hala aynı. Elit düzeyde bir savunmacı değil ancak Fenerbahçe'nin pas yapmakta zorlanan orta sahası için büyük şans. Bu maçta savunma olarak bir tık daha iyi olduğıunu da söylemem gerek her ne kadar yenilen golde pozisyon hatası da yapsa. Takımdaki en büyük eksiklik yine herkesin gördüğü gibi sol bekte. Hucuma çok az katkı geliyor buradan. Hasan Ali geçmişte, bundan daha iyi performanslar gösterdi ve ben yine performansını arttırabileceğini düşünüyorum. İsmail'den en büyük artısıysa fahiş defansif hatalar yapmaması. Hasan Ali'de ısrarcı olunması gerektiğini düşünüyorum açıkçası. 

     Oyuncuları inceledikten sonra asıl önemli mevzuya, takım oyununa gelelim. Aykut Kocaman sene başı şu cümleyi kurmuştu: 'Eğer mümkünse direk paslarla, değilse set futboluyla hucum etmeye çalışacağız'. Bu modern futbolun temel hucum prensibini anlatan bir cümle ve bunu sene başından bu yana ilk defa bu maçta yapabildi Fenerbahçe. Topu alan kim olursa olsun eğer dikine oynayabiliyorsa ilk tercihi bu oldu. Bu, sadece Fenerbahçe için değil tüm takımlar için çok önemli bir özellik. Fenerbahçe'nin bu maçta bunu yapması sevindirici tabi ki. Ancak Alanyaspor'un orta sahası o kadar yumuştaktı ki acaba rakipten dolayı mı bu futbol ortaya kondu sorusu bir kenarda duruyor. Alanyaspor'un orta saha yumuşaklığının yanında savunmaları ve orta sahaları birbirine uzak oynuyor, ayrıca savunması birebirde çok geçirgen. Mesela Fenerbahçe ileri hızlı çıkmaya çabalarken şunun gibi bir dirençle hiç karşılaşmadı. 

 Bahisle ilgilenen arkadaşlara da küçük bir önerim ben Alanyaspor'un bu sene çoğu maçta gol yiyip atacağını düşünüyorum, değerlendirebilirsiniz :) Konumuza dönecek olursak, Fenerbahçe bu soru işaretlerini silmek için fırsat arıyorsa ayağına geldi, hafta sonu Beşiktaş maçı var. Bu maçta da benzer bir futbol gösterebilirse bunun tesadüfi olmadığı kanıtlayacaktır. Bense bu durumun Alanyaspor'un kötü durumundan değil Fenerbahçe'nin uyum sürecini yavaş yavaş atlatmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Nitekim rakip ne kadar kötü olursa olsun, Ozan ve Josef'in yanındaki oyuncuya pas atamadığı zamanları da biliyoruz. 
     Fenerbahçe'nin bu maçtaki iyi görüntüsünün en büyük etkeniyse diğer maçlar kadar statik (duragan) olmamaları. İleri hat diğer maçlara göre çok daha hareketliydi. Bu futbolda hucumsal anlamda temel prensiptir. Eğer çok az yer değiştiriyorsanız kolay savunulursunuz. Fenerbahçe bu maçta hiç kolay savunulmadı.Bununla birlikte Aykut Hoca'nın çok önemsediği saha içi yerleşiminde de iyi işler çıkardılar.O kadar statik olmadan Aykut Hoca'nın istediği işleri yapabildiğini görmek sevindirici.
     Hafta sonu önemli bir maç var. Her derbi gibi kritik ancak benim için asıl önemli olan iki takıma da müthiş bir sınav olacak bu maç. İki takım adına bir çok done elde edeceğiz ve durumlarının ne olduğunu net şekilde göreceğiz. Bu maçın öncesinde ve sonrasındaki analiz yazılarımda görüşmek üzere. Eğer yazılarımı beğenip takip etmek istiyorsanız sayfanın sağ üst köşesindeki takip et butonunu kullanarak, blogumu takip edebilirsiniz. 

Futbolla kalın.

14 Eylül 2017 Perşembe

Fenerbahçe'nin oynaması gereken ( ve bence oynayacağı) sistem

     İşler Aykut Hoca'nın istediği gibi gitmiyor. Bu kadroyla şu an denenen pas oyunu, takımı kısır bir hale çevirdi. Kadrodaki oyuncuların mevkileri, kaliteleri ve oyun tarzlarına bakılınca yapılabilecek ilk 11'in aşağıdaki gibi olması gerekiyor. İlk önce sisteme bakalım daha sonra artılarını ve eksilerini tartışalım.



     Önceki yazılarımda da belirttiğim gibi takımın oyun stilini belirleyen yer orta saha. Futboldan az çok anlayan herkes bu konuda hemfikir. Bu yüzden elinizdeki ortasaha oyuncularına göre sistem belirlemek önemli. Fenerbahçe'nin ortasahadaki temel iki oyuncusuna bakalım. Ozan ve Josef. Bu ikiliden maksimum verimi almak bu sene en kritik ayrıntı belki de. Bu oyuncuların özellikleri nedir? Pasör olmaları mı? Dripllingle top çıkarabilmeleri mi? Tabi ki bunların ikisi de değil. Ancak ikisi de yüksek tempolu, kolay yorulmayan, baskı yapabilen oyuncular. Bu sistemde de Valbuena ve Giuliano; birisi sağa birisi sola yatık iki OOS. Bu şekilde orta sahanın ortasında geniş bir alan Ozan-Josef ikilisine kalıyor. Bu ikiliden maksimum verimi almanın kritik yolu da bu. O geniş alanı tempolarıyla terörize edebilecek olmaları Fenerbahçe'nin dezavantajını avantaja çevirecek kritik nokta. 
      Açıkçası takımda hızlı, teknik diye tabir ettiğimiz kanat oyuncuları yok. Bu yüzden oralarda Valbuena ve Giuliano'yu kullanmak en mantıklısı. Bunu şöyle bir getirisi de var ki bu iki oyuncu orta orijinli olduğu için çok fazla kanata kaçmayarak orta alanda dar bölgede bir 4 lü oluşturabilirler. Bu da sıkı bir ortasaha ve az pozisyon vermek anlamına gelir. Sistemde esasen kanatlar, bek oyuncularına bırakılmış durumda ancak onlara yardıma gidebilecek pozisyonda, orta sahada, 4 oyuncu var. Zaten orta sahanın görevi budur. Hucuma ve savunmaya yardım etmek! Esasen bu sistemi Atletico Madrid sık sık kullanıyor. Ancak onlar kanatlarda Saul, Koke gibi ortasahanın ortasında oynayabilecek oyuncularla daha defansif bir yaklaşım tercih ediyorlar. Aykut Hoca sene başında katıldığı bir programda A.Madrid'in oyun yapısına olan hayranlığını dile geitrmişti. Bu da hocanın bu sisteme geçebileceğine dair bir işaret.
      Bu sistem Fenerbahçe'nin temel sorununu çözmesine de yardımcı olacaktır. Nedir bu sorun? Evet, ileri top taşımak. ( Mümkünse hızlı bir şekilde) Oyunun sıkıştığı dakikalarda Janssen ve Soldado'ya uzun top atıp, ileride baskı yapmak Fenerbahçe'yi büyük ölçüde rahatlatır. Bunu Başakşehir maçının son 10 dakikasında yaptılar ve açıkçası en çok pozisyon da bu bölümde bulundu.
      Sistemin bir diğer artısı da çoğu pozisyona kaliteli alternatifler yaratması.Takımdaki değerli yedeklerden Alper, Aatıf, ve Ekici buradaki OOS rolleri için son derece uygun. Hatta Aatıf bu rol için yaratılmış denebilir. İsla yerine Dirar, ilerideki ikiliden birisinin yerine Fernandao kullanılabilir. Olur da Van Persie ileride futbol oynamaya karar verirse ileride olabileceği gibi OOS olarak da değerlendirilebilir.
     Bu şekilde oluşturlan bir oyunda ceza sahasında çoğalmak da daha kolaylaşır. Etkili iki forvet savunmayı sürekli meşgul edeceği için ceza sahasına girmeyi seven Ozan ve Giuliano'nun gol sayılarının artması sürpriz olmaz. Bu yapıda ortasaha ve bekler çok kritik ki burada biraz sorun var. Orta saha kusursuz olmasa da bu sistem için uygun ancak sol bek çok sıkıntılı gerçekten. Ben burada Hasan Ali'de ısrarcı olunması gerektiğini düşünüyorum. İsmail bazen öyle fahiş defansif hatalar yapıyor ki gerçekten inanılması güç. Savunmada pozisyon bilgisi bu kadar kötü bir sol bek hatırlamıyorum son dönemlerde.
     Aykut Hoca, son basın toplantısında iki forvetle oynamak istediğini söylemişti. Bu da bu sisteme geçiş için sevindirici bir haber. Hoca istese de istemese de oyuncu profilinin bu sisteme onu sürükleyeceğini düşünüyorum. Umarım Aykut Hoca'da böyle düşünüyordur ve takımdan bu şekilde daha fazla verim alabilir. Bakalım Alanya maçında nasıl bir diziliş ve oyun olacak?
      Görüşmek dileğiyle, takipte kalın.

13 Eylül 2017 Çarşamba

Başakşehir maçı analizi ve Fenerbahçe'nin geleceğine bakış

    Oyunu izlerken net şekilde görülüyor ki Fenerbahçe'nin iki temel sorunu var. Birincisi daha önce de belirttiğim gibi top dağıtabilen bir 8 numara. Hele Aykut Hoca'nın istediği gibi bir pas oyununda bunun önemi normalden çok daha fazla. Bunu belki bin kere söylediğim için üzerinde fazla durmayacağım. İkinci sorun ise, özellikle stadta çıplak gözle izleyince inanılmaz göze batıyor, hücumda tüm futbolcuların çok sabit, hareketsiz olması. Fenerbahçe pas yaparken kimse hareketlenmiyor. Bu şekilde oynayan bir takımın bu kadar az pozisyon bulması sürpriz değil. Maç boyu, skorun da etkisiyle, genel olarak oyun hakimiyeti genel olarak Fenerbahçe'deydi. Buna rağmen hep birlikte gördük ki üretkenlik olarak takım çok kısırdı. Nispeten bir kaç pozisyonun yakalandığı son 15 dakikalık bölümdeyse takım maç boyu yaptığından vazgeçti. Kaleci Volkan da dahil olmak üzere ileri uzun top kullandılar ve Janssen liderliğinde ileride bu topları kazandılar. Takımın temel problemi olan ileri hızlı çıkma sorunu hallolmuş oldu :)




      Tabi ki uzun top iyidir öyle oynasınlar demiyorum ancak Fenerbahçe o kadar yavaş ve hareketsiz paslaşıyor ki demarke şekilde net pozisyona girilmesi neredeyse imkansız. Bunun bir numaralı sorumlusu şüphesiz Aykut Hoca. Oyun içi dizilişlere o kadar saplantılı ki oyuncular onun direktiflerine uymak için neredeyse hareket etmekten korkuyorlar. Bu kadar statik ve durağan şekilde pozisyon bulmak futbolun kimyasına uygun değil. Hoca zaten her takımın yapamayacağı zor bir oyun stilini benimsemiş durumda, bir de bu kadar saha içi dizilişi saplantısıyla oyuncular iyice hareketsiz kalıyor ve pozisyon bulmak zorlaşıyor. Buna ilaveten de bu orta saha buna uygun değil. Josef ve Ozan'la iyi bir pres ve tempo orta sahası yaratabilirsiniz ancak pas oyununda kendi kalitelerinin çok aşağısındalar. Ki buna rağmen  bu maç Josef'le Ozan takımın en iyilerindendi. Özellikle Josef. Bu maçta da diğer maçlar gibi Ozan - Josef göbeği olasa da Ozan daha ilerideydi ve Josef geride daha fazla alan buldu. Bu da performansına direk etki yaptı. Bu sezon en iyi maçını çıkarttığını düşünüyorum. Takım için kritik nokta yine Ekici olacak gibi. Antremanlara başladı ve kendisini iyi hisettiğini söylüyor. Eğer Hoca geride Josef'i tek bırakıp önlerinde Ekici, Giuliano ortasahası kurarsa işler belki daha yolunda gidebilir.

     Takımın olumlu taraflarından bahsedecek olursak kesinlikle istek ve azim. Senelerdir, Fenerbahçe'yi sıkı bir şekilde, mümkün olduğunca stadta, takip ediyorum. Futbolcuları bu kadar hırslı ve maksimumunu vermeye çalıştığı, Ersun Yanal senesini hatırlıyorum. Gerçekten son güçlerine kadar savaşıyorlar ve geçen hafta da savaştılar. Ancak son dakikada gelen golle mağlup oldular. Eğer siz doğru oyunu oynuyorsanız böyle mağlubiyetler önemli değildir ancak oynanan oyun doğru değil. Aykut Hoca yine gelen ilk topun gol olduğundan yakındı ve haklı da. Ancak atılan goller de ilki yoktan var oldu ikincisi de duran top. Maçı 2-2 ye getiren en büyük etken taraftarın ve futbolcuların kazanmayı olağanüstü istemesiydi. Her maçta bu kadar istekli olamazsınız. Hiçbir futbolcu olamaz. Kuyt hariç tabi :)

     Yeni oyuncuların performasına göz atacak olursak, Dirar bildiğiniz gibi maalesef. Yaratıcılık ve hızdan yoksun, azimli. İyi bir orta sıra takımın sağ kanadı gibi.
     Soldado'nun performansı benim için sürpriz oldu. Yıllardır beğenerek izlediğim bir forvet ancak topsuz oyunda o kadar etkisiz ki gerçekten şaşırdım. Golcü içgüdüleriyle yapılan koşular, boşa kaçmalar hak getire.
     Janssen az süre buldu, iyiye yakındı. Ancak şöyle bir durum var, 15 dakikaya yakın bir süre sağ açıkta oynadı. Janssen hiç tartışmasız bir box player, yani onu ceza sahası içinde topla buluşturmanız lazım. Bunu yaparsanız da gerçekten elit seviyede bir oyuncu. Hoş Fenerbahçe'nin de temel problem bu, forvetlere servis yapamaması. Ben yine de faydalı olacağını düşünüyorum. Adını yeniden duyurmak için bu sene bir çıkış arıyor.
     Giuliano etkisizdi, oyunda kayboldu ancak top ayağına geldiğinde yine doğru işler yaptı. Bu takımın en önemli bir iki oyuncusundan biri olacaktır. 
     Neto kesinlikle bir Kjaer değil. Defansif anlamda en büyük sıkıntısı kararlı olmaması. Uzun topların yere inmesine genellikle izin verdi ve yeterince hızlı olmadığı için rakip, inen topu aldığında sıkıntı yaşadı. Bu başına bela olabilir ancak pas anlamında kesinlikle seviyeyi yükseltti. Defansif anlamda sıkıntısı var dedim ama tabi ki Topal'dan da Neustadter'den de kat kat iyi bu alanda da. Yararlı bir transfer gibi görünüyor.

      Hoca bu stilde ısrar ederse, ki tanıdığımız Aykut Kocaman edecektir, bu kısırlık devam edecektir. Ama bu takım hücumsal anlamda mutlaka ilerleme kaydedecek. Sakatlık, geç transferler vs. gibi sebeplerden hücum oyunları birbirleriyle çok az oynadı. Oynamak bir yana birlikte doğru düzgün vakit bile geçiremediler. Uyum sorunu aşıldıkça, pas verirken görülen ürkeklik de azalacaktır. Şöyle bir durum var ki Aykut Hoca maçtan sonraki basın toplantısında çift forvet oynatmak istediğini söyledi. Eğer böyle bir sisteme geçerse tüm oyun ister istemez değişecektir. Zaten hoca istemese de takımdaki oyuncuların mevkilerine göre kaliteleri onu buna zorlayacaktı. Çift forveti sahada görürsek onu da analiz ederiz ama bana umut veriyor açıkçası bu kadro yapısında iki forvetle oynamak. Bu sistemde ısrar edilirse de mutlaka takım gelişecektir ancak kısırlık ister istemez devam eder. Ben ne olursa olsun bu sene Fenerbahçe'nin son haftalara kadar yarışta kalacağını düşünüyorum. Tabi bunları konuşmak için henüz erken. Takımlar aşağı yukarı 8-10. hafta civarı kendilerini belli ediyorlar.

    Ben de sezon boyunca elimden geldiğince maçları analiz edip sizlerle tartışmak için burada olacağım. İçerideki maçları tribünde, deplasmanları tv başında takip ediyorum. Başka yazılarda görüşmek üzere

Takipte kalın
Liberol

3'lü Savunma Üzerine

     Son 6-7 yılda yeniden revaçta olan 3'lü savunma neden popülerleşti? Getirdiği avantajlar ve dezavanajlar neler?      2000'li ...