29 Temmuz 2020 Çarşamba

3'lü Savunma Üzerine

     Son 6-7 yılda yeniden revaçta olan 3'lü savunma neden popülerleşti? Getirdiği avantajlar ve dezavanajlar neler?

     2000'li yılların başında futboldaki anlayışlara göz attığımızda, savunma sistemlerinin ön plana çıktığını fark etmek zor değil. Birçok takım iyi savunma yapmanın, verimli hücum etmekten daha kolay olduğunu, daha az yetenek istediğini ve bu anlayışın kendilerine maç kazandırdığını fark etti. 2004 Avrupa Şampiyonası'nda Yunanistan'ın bu anlayışta kazandığı şampiyonluk, bunun belki de en somut örneğiydi. Nitekim bu anlayış sonucu, insanların seyir zevki düşüklüğünden en fazla şikayet ettikleri Dünya Kupası olan, 2006 Dünya Kupası'nı izledik. Bu turnuvanın şampiyonu; şampiyonanın en verimli hücum eden takımı İspanya değil, maç başına kalesinde en az gol gören takımı İtalya oldu. Bu yıllarda tavan yapmış olan yerleşik savunma anlayışına karşı, özellikle büyük takım teknik direktörleri - mecburen - antitezler geliştirmeye çalıştılar. Bunlar arasında öne çıkan bir nokta oldu: markaj altında olmayan beklerin hücuma katkısı. Özellikle alan savunmasının yaygınlaşmasıyla hücum oyuncularının yetenekleri çok büyük oranda kısıtlanıyordu ve oyuncularınız topla ne kadar yetenekli olsalar da rakip savunma karşısında sayıca az kaldıkları ve alanları kısıtlanmış olduğu için hücumda yaratıcı olamıyorlardı. Hücum oyuncularının aksine tamamen demarke olarak ileri çıkan savunma beklerinin, yerleşik savunmaların dengesini bozduğu fark edilmeye başlandı. Sahanın iki kenarından ileri çıkan bu oyuncular markaj altında değildi, kendileri için daha fazla alan buluyorlardı, aynı zamanda çizgileri kullanarak rakip savunmanın genişlemesini mecburi kılıyordu. Bu durum rakip hücumcuları dar alanlara hapsetmiş rakip savunmanın dengesini bozuyordu. Yani bu oyuncular, kendileri için alan bulmanın yanı sıra, hücum bölgesindeki takım arkadaşları için de alan yaratıyorlardı. Zamanla bu hücum prensibi büyük kesim tarafından kanıksandı ve günümüzde de devam ettiği şekilde, kapalı savunmaları açmada sıklıkla başvurulan bir yöntem haline geldi.




 




     Bu anlayışın kabul görmesiyle, savunmanın iki kenarında oynayan oyuncular en azından yarı yarıya bir hücum oyuncusuna evrilmeye başladı ve takımların diziliş ve formasyonları bundan doğal olarak etkilenmeye başladı. Yukarıda bahsettiğimiz dönemden bu yana, 4 'lü savunma anlayışı oldukça yaygın. Ancak artık takımlar rakibi karşılarken 4'lü bir defans hattıyla dizilirken; set hücumunda, savunmanın iki kenarındaki oyuncular tamamen hücum oyuncusuna dönüşüyor. Bu durum da kontra atak tehlikelerini beraberinde getiriyor. Özellikle son 20 yılın en yaygın kullanılan dizilişleri olan 4-3-3 ve 4-2-3-1'de, set hücumunda beklerin ileri çıkması, kontra atak tehlikesine karşı, merkez ortasahadan bir oyuncunun geride kalmasını mecburi kılıyor. Keza geride sadece 2 oyuncu bırakmak en dominant takımların bile sorun yaşamasına sebep olabiliyor. Teknik direktörler kontratak tehlikelerini en az 3 oyuncuyla karşılama eğilimindeler. Bu sebeplerden dolayı 2 stopere ek olarak onların hemen önünde bekleyen defansif ortasaha oyuncusuyla birlikte, 3'lü savunma; bilinçli olarak tercih edilmese bile taktiğin kendi doğasında şekillenmeye başladı.





Üstteki klasik 4-3-3, beklerin ileri çıkmasıyla kendi doğalında aşağıdaki dizilişe evrilmeye başladı.




     Nitekim evrilmeye başlayan bu sistemi 2016/2017 sezonunda, Chelsea'nin başındaki Conte, tam bir 3'lü savunma şeklinde, 3-4-3 formatında uygulamaya koydu. Tabi ki seyrek de olsa 3 lü savunmayı tercih eden takımlar o dönemde de vardı ancak, Conte'nin çok da iyi geçmeyen bir ilk 6 hafta sonrası bu formasyona geçip, Premier Lig'deki ilk senesinde 93 puanla şampiyonluk yaşaması, Avrupa futboluna yeni bir soluk getirdi.





     Tam kadro olduğu zamanlar, Chelsea maçlara yukarıdaki gibi çıkıyordu. O sene genel olarak takımın ve birçok oyuncunun iyi performans sergilemesinin yanında, bu sistem için olabilecek en uygun kenar oyuncularından olan Moses, kariyer senesini yaşamıştı. Keza yukarıda da üzerinde durduğumuz gibi bu sistemin temeldeki amacı kenar oyuncularına ileri çıkışlarda daha fazla özgürlük verip onlardan maksimum verimi alabilmek.

     4-3-3'ün gerideki ve ilerideki kenar oyuncularını düşünelim. Bazı oyuncular vardır ki 4-3-3'ün ileri üçlüsünde kanat forvet olarak oynadığında yeterli olamaz, orası için gereken teknik, çeviklik, akışkanlığa vs. sahip değildir. 4'lü savunmanın kenarlarına koyduğunuzdaysa defansif aksiyonlarını aksatır. Bu oyuncuların, 3-4-3 dizlişinin geriden bindiren kanat rolünde maksimum performansa çıktıkları görüldü. Moses da bu tipte bir oyuncuydu ve doğru role oturtulduğunda fazlasıyla verim sağladı. Örnek olması için ligimizden Caner Erkin, Dirar, Melnjak'ı bu oyuncular için örnek verebiliriz. Avrupa'da da beklerin bu şekilde kullanılmaya başlamasıyla, bu tipte oyuncular ön plana çıkmaya başladı. Hateboer, Angelino, Guerreiro, Leicester'den Pereira ( her ne kadar takımı bu sistemde oynmasa da bu rol için çok uygun) ilk akla gelenlerden.

     Bahsettiğimiz 3-4-3'teki ilerideki sağ ve sol kanat-forvet rollerine bakalım. Klasik bir 10 numara olmayan, kenarlara açılarak oynamayı seven ancak tam bir kenar oyuncusu kadar hızlı olmayan teknik, skorer ve yaratıcı oyuncular, bu sistemin ileri hattının kenarlarında tam rollerini bulabiliyor. Yine tanıdık yüzlerden örnek vermek gerekirse açıkçası Valbuena'nın, Fenerbahçe'de oynadığı dönemde, doğru uygulanan bir 3-4-3 ün sol forvetinde neler yapabileceğini hep merak etmişimdir. Ligimizden Feghouli de bu dizilişin sağ tarafı için ideal bir oyuncu tiplemesi. Ayrıca Ferdi Kadıoğlun'dan da tam verim alınması için, iyi uygulanan bir 3-4-3'te kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Oyuncu tiplerinin üzerinden gidince görülüyor ki, sistemlerin belirlenmesinde oyuncu tiplemesi ana faktör. Garry Rodrigues, Onyekuru gibi oyunculardan böyle bir sistemde tam verim almak çok mümkün değil. Onlar gibi hızlı kanatlarınız varsa onları daha geniş alanlarda kullanmak istersiniz. Ancak bahsettiğimiz gibi dar alanda iş yapabilen, '10 numaravari' kanatlara sahipseniz böyle bir dizilişle onları kaleye daha yakın tutmak, mantıklı görünüyor. Nitekim bu sisteme çok uygun kenar oyuncularına sahip olan Favre yönetimindeki Dortmund'un, onlardan nasıl verim aldığına son iki senedir şahit oluyoruz.




     Sol arkada bir bek oyuncusu için absürt gol ve asist rakamları olan Guerrioro, sağ arkada inanılmaz tempolu Hakimi, kanat orijinli oyuncular için saçma derecede iyi bir oyun görüşüne sahip Brandt ve dribblingleriye savunmaların dengesini bozabilen Sancho. Bunlara ek olarak ileride iki kenarda da oynayabilen Thorgan Hazard. Bu sistemi çalıştırabilmek için doğru oyuncu tiplerine sahip olan Dortmund, doğru dizilişte, doğru roller altında hücumda maksimum verimi sağlıyor. 

     Bahsettiğimiz gibi bek oyuncularının etkinliğini arttırmaya yönelik bu dizilişin, götürülerinden birisi ise sahanın merkezinde sayıca eksik kalabilmesi. 4-3-3 ve 4-2-3-1'de temel olarak, ortasaha rollerini 3 oyuncu paylaşırken bu sistemde genellikle merkezde 2 oyuncu kalıyor. Zaten bu yüzden de teknik adamlar o bölgede tempolu futbolcuları tercih ediyor ( Kante - Matic, Delaney - Emre Can örnekleri gibi). Ayrıca ilerideki kanat forvetler genel olarak içeri kat ettikleri için, zaman zaman dar alanlarda sıkışabiliyorlar. Buna karşılık olarak da Atalanta'nın  fırtınalar koparan 3-5-2'sine göz atabiliriz. Atalanta, kanat forvetteki 2 oyuncunun birisini santrofora, diğerini de ofansif ortasaha rollerine göndererek daha klasik bir 3-5-2 uyguluyor. 



                Atalanta daha klasik bir 3-5-2 anlayışıyla kanatları tek oyuncuya bırakıyor.

     Burada asıl soru, rakibin kenarlardaki savunmacılarını meşgul edecek kanat forvetler olmadan, kanat oyuncularının bindirme sırasında yeterli boş alanı bulup bulamayacağıydı. Atalanta özelinde bu bir sorun olmadı keza Papu Gomez, top hangi taraftaysa sürekli o bölgeye yakın oynayıp, sayısal fazlalığı sağlıyor. İki etkili santroforun sürekli ceza sahası civarında dolaşması da, beklerin oraya yardımını mecburi kılıyor. Bu şekilde Hateboer ve Gosens, hücuma çıkışlarında etkili olabilecekleri alanları buluyorlar. 

    3'lü savunmanın bir başka başarılı temsilcisi Wolverhampton ise, savunma güvenliğini ön plana alarak benzer bir sistemi kullanıyor. 



     Atalanta'da Papu Gomez'in serbest rolünü burada Ruben Neves alıyor ancak çok daha geride. Regista rolünün ilk akla gelen isimlerinden olan Neves, geriden oyun kurarken genellikle ilk pası atan oyuncu oluyor. Set hücumunun devamında sahanın merkezinde top dağıtımı görevini üstleniyor. Yani aslında temelde Atalanta, 4-2-3-1'in ortasaha merkez dizilimini kullanırken; Wolves 4-3-3'ün dizilimini kullanıyor. 

     Tabi ki son iki yılın en başarılı 3'lü savunma oynayan takımlarından Atalanta ve Wolves bu bahsettiklerimizden ibaret değil. Atalanta'nın hücum presi, Wolverhampton'un yerleşik alan savunması başta olmak üzere doğru yaptıkları daha birçok şey var. Bu oyunu güzel yapan şey de saha içinde çok fazla değişken olması ve tek bir doğrunun olması. Futbol üzerine yapılan taktik okumalarının da bu yüzden sonu gelmiyor ve bu kadar keyifli. Bahsettiğimiz takımların başarılı olmasında başka bir çok faktör vardı ancak şüphesiz bu oyun planının da önemli etkileri oldu. Kendi bakış açımdan, bekler üzerinden şekillenen oyun planlarının, taktiksel dizilişlere nasıl etki ettiğini anlatmaya çalıştım. Umarım keyif almışsınızdır. Sonraki bir yazıda görüşmek üzere, futbolla kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

3'lü Savunma Üzerine

     Son 6-7 yılda yeniden revaçta olan 3'lü savunma neden popülerleşti? Getirdiği avantajlar ve dezavanajlar neler?      2000'li ...